Pastanın Sahibine Mektup...

yetişkin pastası, delicious cake

Sen, bloğumda seninle ilgili bir yazı yazdım demediğim sürece girip tıklayamacaksın, biliyorum.
İlk cümleyi okuyunca, devamını getirmeden "Ama aşk olsun, ben senin bütün yazılarını okuyorum. Neden böyle dedin?" diyeceğini de... Aslında, zamanlaması farklı olsa da, haklısın. Eninde sonunda değer verip okuyorsun.
Yanında düzinelerce okuduğum o kalın kitapların da hiçbirini eline almayacaksın, ama her zaman okuyayım o kitabı diyeceksin, onu da biliyorum.
Ya da sağlıklı yaşam kararımızın üstünden iki saat geçmeden elinde mısır patlağı -üstelik mikrodalgada pişmiş, kutulu, bol tuzlu ve peynirli!- , çerez ve bazen de birayla yanıma gelip "İstemediğine emin misin? Ama, azıcık alsaydın..." diyeceğini... Ben sevdiğim bir şeyi yerken de "Ama aşkım ne oldu sağlık beslenme?" diye soracağını, her koşulda birbirimizin mutluluğunu esas alıp uzun vadede belki biraz sağlıksız ama mutlu yaşayacağımızı...


Bildiğim daha bir sürü şey var. Mesela, seni sabahın sekizinde uyandırıp "Al bu öyküyü oku" diyerek eline kitap tutuşturup sen okuduktan sonra da , "adam ne güzel intihar etmiş!" dediğimde -Amok Koşucusu- şaşırmayacağını, spiritüel konularda öne sürdüğüm fikirleri bazen komik olsalar da anlamaya çalışacağını, seni ne olduğunu bilmediğin ve sıkılmandan korka korka birlikte gitmeye ikna ettiğim Access bars seminerinde, salonun en aktif konuşmacısı olacak kadar beni şaşırtacağını, her uyuyakaldığında "Uyumuyorum, uyumuyorum" diyeceğini, bazı geceler sen uyurken birbirimizin hayatlarına dokunduğumuz için gözlerim dolu dolu şükredeceğimi...

Yüzlerce insan tarafından tıklanacak bir yazıda, "Aşkısının bitanesi" "Kocasının prensesi" gibi bir şey yazmayacağımı, dahası böyle şeyleri asla hiçbir yerde yazmayacağımı, ve dahası sana asla söylemeyeceğimi de biliyorsun. Onlar başkalarının cümleleri. Biz bir "aşkım"a ne çok şey sığdırırız, uzun tamlamalara gerek yok.

Şimdi, yanımda maç izliyorsun. Bense senin arkanda sana sanal bir mektup yazıyorum. Eminim aklının ucundan geçmiyordur. 5 yıllık bir evlilikte ilk kez evde maç izliyorsun, sırf bana çocukluğun ödev zorunluluğu olan pazar gecelerini hatırlattığı için bunu yapmayışın, ne diyebilirim ki... göz göze geldik şimdi, mutlusun, birbirimize gülümsüyoruz. Benim nişan yazısı yazdığımı düşünüyorsun. Aferin, düşün...

Bu doğum gününde sana hediye almadım. Aslına bakarsan pasta-lar doğum günü hediyen oldu, birçok kez hediye ettiğim gibi. Şey malzemesini de fark etmeden sana aldırmış ve ödetmiş olabilirim. :) Ama evliliklerde olur böyle şeyler, di mi?

Sana bir de sözüm var hediye Oruç Aruoba'dan. Demişti ki,
"Çiçek --renk-- getirdin, yalnızca yeşil olan bitkilerime-- Mayıstı--" Doğmuşsun o çiçekleri yaratmaya, mayısmış... Minnetimsin...

Bu doğum gününde hediyen pastaydı derken, gerçekten pastaydı biliyorsun. Şanlıurfa'nın bir köy okulunda öğrenciler pasta üfledi senin için. Sana hediyeni gösterirken, mutlu olacağına, gözlerinin dolacağına emindim ama bunun seni mutlu kılmaya fazlasıyla yeteceğini düşünmemiştim.
Güzel yüreğim, temiz kalplim, şefkatlim... Sana yetti... Hem de fazlasıyla.

pastamı üfler misin?

Ne düşünüyorum biliyor musun? Tüm olumsuzluklara rağmen, dünyanın gidişine, insanların kötülüğüne ve maddeleşen her şeye rağmen... Biz birbirimizi büyütüyoruz, anlayışla, iyilikle, sevgiyle... Birbirimize daha iyi insanlar olmayı öğretiyoruz. İncine incine bazen, ama pes etmeden, ruhumuzu pisletmeden. Belki, bir yaşamda yeniden doğmayı öğreniyoruz. Birlikte.

İşte sevgili, iyi ki doğdun sen. Hep birlikte doğalım, hep beni bul olur mu?
Sevgiyle...

Okuyana not: İlk kez bir yazımın yorum kısmı kapalı, yazı mektupsa...

Yorumlar

Popüler Yayınlar